30 Ağustos 2006

Mart 1921 İnönü Ovası İnsanın İflahını kesen buz gibi bozkır ayazında Ethem Çavuş'un sırtı üşüyor, avuçları ise kızgın mermi kovanlarına çıplak elle dokunduğu için alev alev yanıyordu. Top atışı on sekiz saattir durmaksızın sürüyordu. Ethem Çavuş, 75 mm'lik topu durmaksızın dolduruyor, her seferinde besmele çekip keşif kolundan bildirilen menzillere kıyamet yağdırıyordu.

Sandıkta kalan sondan üçüncü mermiyi aldığında bir an duraksadı. Merminin üzerine bir çaput sarılıydı. Çaputu sökerken avucuna kalem büyüklüğünde demir bir çubuk düştü. Çaputun ve çubuğun anlamını çözmeye çalışırken sarı metalden mermi kovanına kazınarak yazılmış yazıya gözü ilişti. Okumaya vakti yoktu. Mermiyi topa sürüp ateşledi. Demir çubuğu cebine, boş kovanını ise bu sefer sandığa değil yere attı. Birkaç dakika sonra soğumuş olan kovanı kaybolmaması için yerden alıp mintanının yakasından içeri attı. Akşam ezanı vaktinde çarpışma durulmuş, mevzileri ileri, düşman hatlarına doğru ilerletme emri gelmişti. Batarya komutanı, Ethem Çavuşa istirahat verdi. İlk iş olarak boş kovanı çıkarıp üzerindeki yazıyı okudu.

Kovanın üzerinde "Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4.Alay 2.Tabur 8.Batarya 26 Rebiyülahir 1339*İnönü" yazıyordu. Birinci İnönü savaşının en kızgın günlerinden birinde düşülmüş not ve mermiyle gelen demir çubuk, İmalat-ı Harbiye atölyelerinde çalışanların bir mesaj istediğini gösteriyordu. Boşalan kovanlar Ankara'daki atölyelere yollanır, oradan tekrar doldurulup cepheye dönerdi.

Üç saat sonra gecenin iyice çökmesiyle savaş tamamen durulmuş, birlikler yeni mevzilerine yerleşmişti. Ethem Çavuş, cebindeki demir çubuğu çıkarıp bir köşeye oturdu. Ucu sivriltilmiş çubuk, bakır ustalarının "kalem" dedikleri, metal üzerine desen oymaya yarayan keskin bir aletti. Eline yumruk büyüklüğünde bir taş alarak hafif tıklamalarla kendi mesajını kovana kazıdı. "Aksekili Ethem Çavuş 8.Alay 3. Tabur 1.Batarya 20 Recep 1339** İnönü"

Beş gün sonra Ankara Atölye'nin bir köşesinde cepheden gelen sandıkları açan kalfa, tezgâhlardan birinde harıl harıl çalışmakta olan ustaya seslendi:

Sesinde, eşi doğum yapmış bir adama bebeğini müjdeleyen ebenin heyecanı vardı. "Kâmil Usta! Müjdemi İsterim! Senin yavru cepheden dönmüş!". Hepsi sandıkların olduğu kısma koşturarak kovanın üstündeki yazıyı okumak için toplandılar. Tabii ki bu şeref Kâmil Ustaya aitti. Yüksek sesle Ethem Çavuşun notunu okudu. Atölyede bir bayram havası esmişti. Tüm çalışanlar, Kâmil Ustayı yeni baba olmuş biriymiş gibi kutluyor, hayır duaları ediyorlardı. Ustalar, İş tezgâhlarından birinin başında toplandılar. Kâmil Usta kovanın ağzının eğilen yerlerini düzeltip özenle kapsülünü yeniledi. İçine barutunu doldurduktan sonra yeni bir çekirdeği kovanın ağzına oturttu. Mermi hazır olunca, Ethem Çavuşun kovanın içinde geri yolladığı çelik kalemi yeni bir çaputla merminin üzerine sardı. Kundaklanmış mermiyi şefkatle tutarak yeni doldurulan bir sandığa yatırdı. Çalışanlar hep bir ağızdan "Allah kavuştursun" diyip işlerinin başına döndüler. Kâmil Usta, halen açık duran sandığa yatırdığı mermiye hüzünle bakıp "Selametle git aslanım. Allah muvaffak etsin. Çok bekletme bizi" dedi. Kovan, Birinci İnönü savaşı sıralarında üzerindeki ilk notla Kâmil Ustanın eline geçtiğinde bu fikir doğmuştu. Karahisarlı Seyfi Çavuşun başlattığı bu geleneğin süreceğinden emin değildi; ama denemeye değerdi. Nitekim Aksekili Ethem Çavuş umutlarını boşa çıkarmamıştı. Cephede patlayan her merminin kovanı buradaki ustaların elinden geçtiğine göre bir aksilik olmazsa yeniden görüşeceklerdi.

Eylül 1922 - Ankara Bir buçuk yıl içinde kovan sekiz kere daha atölyeye uğradı. Üzerindeki mesajların sayısı da sekize ulaşmıştı. Mesaj yazanların sekizi de başka alay ve taburlardan farklı kişilerdi. Kovan her keresinde atölyedekilere daha büyük bir coşku yaşatıyor, istiklâl savaşının her zorlu durağından Ankara'ya barut, kan ve zafer kokusu taşıyordu. Türk ordusunun İzmir'e girdiği gün Ankara'da bayram havası eserken kovan yeniden gelmiş, ama bu sefer tüm atölyeyi yasa boğmuştu. Kovanın içinde, çelik kalemin yanı sıra bir mektup ile bir tane de bakır künye vardı. Kovanın üzerine kazınmış dokuzuncu notta; "Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. Alay 2. Tabur 8.Batarya 12 Muharrem 1341*** Banaz" yazılıydı. Atölyedekiler mektubu açıp okumaya koyuldular;

Bismillahirrahmanirrahim.

Selamün aleyküm gayretperver ustalar. Allah'a şükürler olsun ki mendebur düşman kaçıyor. Muzaffer Türk ordusu beş gündür durup dinlenmeksizin kâfiri kovalıyor. Güzel İzmir'e, kalplerimizdeki imanımız kadar yakınız artık. İki gün evvel Banaz'daki muharebede bataryamın çavuşlarından Seyfi, kalleş düşmanın kurşunuyla şahadete ermiştir. Cenazesini sıhhiyecilere teslim etmeden önce mintanının içinde bu kovanı buldum. Malumunuzdur ki vefat eden neferin künyesi ailesine yollanır. Lâkin beş gün önce Karahisar'ı ele geçirdiğimizde,Seyfi Çavuş'un ailesinin düşman tarafından katledildiğini öğrendik. Bu kahraman Türk evladı kederini yüreğine gömüp anacığını, babacığını defnedemeden düşmanın peşine düştü. Üç gün sonra kendisi de hakkın rahmetine kavuştu.Kovandaki yazılardan anladığım üzere bu topçu neferlerin bir ailesi de sizler olmuşsunuz. Bu sebeple Seyfi Çavuşun künyesini sizlere yolluyorum.Başınız sağ olsun. Hayır dualarınızı bizlerden, Fatihalarınızı aziz şehitlerimizden esirgemeyiniz. Hakkın rahmeti üzerinize olsun. Yüzbaşı Muhsin Talât 4.Alay 2. Tabur 8. Batarya
14 Muharrem 1341 Salihli"

Mektup bittiğinde tüm personel ağlıyordu. Atölyeye bir ölüm sessizliği çökmüştü. Hiç tanımadıkları halde iki satır yazıyla kardeş oldukları Seyfi Çavuşun ardından Fatiha okuyup amin dediler.

Kamil Usta yutkunarak tezgâhının başına oturdu. Kovanı yeniledi ama bu sefer, minik iki perçinle Seyfi Çavuşun künyesini kovanın dibine çaktı. Yine her zamanki merasimle mermiyi kundaklayıp sandığa yatırdı. Oysa o mermi bir daha düşman mevzilerine gönderilmeyecekti.

Ocak 1923-Ankara Savaşının bitmesinin ardından Ankara'daki mühimmat depolarında sayım ve temizlik yapılıyordu. Sandıklar tek tek açılıyor, mermiler sayılıp yeniden sandıklanıyor, kayda geçirilip daha tertipli bir cephaneliğe gönderiliyordu. Teğmen Hamdi Vâsıf, Kâmil ustanın hazırlayıp kundakladığı mermiyi buldu. Böyle bir anının-belki de yıllarca- sandıkların İçinde kalmasına gönlü elvermedi. Ciddi bir suç işliyor olmayı göze alıp mermiyi evine götürdü. Niyeti, ömrünün sonuna kadar mermiyi bir anı olarak saklamaktı.

29 Ekim 1923 - Ankara Teğmen Hamdi Vâsıf Ankara kalesine çıkan dik sokakları koşarak tırmanıyordu. Soğuğa rağmen kan ter içinde kalmıştı. Yarım saat önce 20:30 sıralarında meclisten, cumhuriyetin ilan edildiği duyurulmuştu. 101 pare top atışıyla cumhuriyet kutlanıyordu ve Seyfi Çavuş'un mermisi bu şöleni kaçırmamalıydı. Yetmiş, belki de sekseninci atışta topçuların yanına ulaşabilmişti. Yüzbaşı Muhsin Talat'ın yanına giderek sert bir asker selamı verdi.

"Hamdi Vâsıf Edirne! Bir maruzatım var komutanım" Yüzbaşı sorar gözlerle genç subaya bakıyordu.

"Evet teğmenim? Sizi dinliyorum"

Teğmen, üniformasının içinden mermiyi çıkarıp yüzbaşıya uzattı.

"Yüzbirinci pareyi en çok bu mermi hak ediyor komutanım. Müsaadenizle bu şerefi ondan esirgemeyelim"

Yüzbaşı Muhsin Talat gözlerine inanamamıştı. Sevinç gözyaşlarını tutamadı. O kadar heyecanlanmıştı ki neredeyse aralarındaki rütbe farkına bakmaksızın genç teğmenin ellerini öpecekti. Mermiyi alıp çekirdeğini dikkatlice yerinden çıkardı. Kovanın tepesine bir bez parçası tepip iyice sıkıştırdı. Subay şapkasını çıkarıp surun üzerine koydu. Mermiyi şapkanın içine yatırdı. Toplar atışlara devam ediyordu. 82, 83, ...97, 98, 99... On dakika kadar sonra, atışları sayan çavuş "Yüzüncüyü attık komutanım" diyince, Muhsin Talat, kovanı topun yatağına kendi elleriyle sürerek ateş emrini verdi. Subayların kılıçlarını çekerek selamladığı o son top sesi Ankara'nın her duvarından yankıyıp dört yıllık istiklâl savaşının tüm hikâyesini anlatmıştı sanki. Rütbe ve mevkilerine bakmaksızın topun başındaki tüm askerler kucaklaşarak birbirlerini kutladı. Son olarak Yüzbaşı Muhsin Talat ile Teğmen Hamdi Vâsıf sarıldılar. Kovan ayaklarının dibindeydi. Yüzbaşı eğilip saygıyla kovanı yerden aldı. Avuçlarının yanmasına aldırmadı bile...


BU VATAN, BU TOPRAKLAR ZOR KAZANILDI..VE HİÇ BİR KUVVET BİZİM ELİMİZDEN ALAMAZ!!!

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!! 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN...

28 Ağustos 2006

AÇTIM YENİ BİR PENCERE HAYATA


Kalbimin derinliklerine gömdüm
Göz yaşlarımla seni..
Açtım yeni bir pencere hayata..
Halbuki gidişin dün gibi aklımda..
Kalbim bazen kabullenmiyor..
Neden? Niçin? soruları beynimi tırmalıyor..
Artık düşünmüyorum..
Düşünmicem..
Sen bensiz mutlu isen ben sensiz de yaşarım..
Açtım hayata ufak olsada bir pencere..
Sensiz de olsa bu hayat..

26 Ağustos 2006

HAFTA SONU :))


GÜNAYYDINNNN :))))))))Geldiiii Hafta sonu geldi:)) Uyuma fazlaaa kalkk hadiii:)) Bugün cumartesi yarın Pazar :)AHH AHHH:)) Hadi güzelll bir kahvaltı sofrası hazırla..herşeyi ellerinle yap..özel ve güzel insanlar için..ailen için yap..sevgilin..eşin için yap ;)) hadiiii uyanmadın mı halaaa:))) sefgi pıtırcıklarıııı hadiiii gülümseyinn bakemmm;)) hayata şöyle bir göz kırpınn:)) bugünn yine varım bu dünyada diyinn ;)) öpüldünüss en kocamanından ;)

24 Ağustos 2006

GÜNAYYYYDDDDIIIINNNN



GÜNAYYYDINNNN:)) HERKESE HERŞEYE GÜNAYYDINNN:)) UYANINNNNN BUGÜNN ÇOK AMA ÇOOOK GÜZEL BİR GÜN OLUCAK:))) BİLYORUM OLUCAK;) HADİİ UYANN YÜZÜN YIKA..GÜNAYDIN DE HERŞEYE..HERKESE.. ÇİÇEKLERİNİ SULA ONLARLA KONUŞ GÜNAYDIN DE..KOMŞUNA GÜNAYDIN DE..İŞ ARKADAŞLARINA GÜNAYDIN DE..YAN MASANA BAK HADİİ..KOCAMANN BİR GÜLÜMSEME VE GÜNAYDIN DE;))HADİ HADİİİİİ UYANNN GÜNAYDINN DE HERŞEYE..HERKESE...İÇİNDEKİ YAŞAMA SEVİNCİNİ ÇIKART...UYUŞUK OLMAA..BUGÜN ÇOK AMA ÇOOOK GÜZEL BİR GÜN OLUCAK;) BUNDAN EMİNİMM..

HADİİİİ KALKKKK:)))) GÜL BAKİM:) YÜZÜNDE KOCAMANN BİR GÜLÜCÜK OLSUN..ENNN KOCAAAMANINNDANN HEMDE..BAK GÖRCEMM HERKESTEKİ GÜLÜMSEMEYİ..HADİİİ HADİİİ..İŞTE BÖYLE DAHA GÜZELSİNİZZZ:)))))

BURDAN HEPİNİZE BEYAZ PAPATYALAR GÖNDERİYORUM...HEPİNİZE GÜNAYDINN:)) HEPİNİZİİİ SEFİYORUMMM:))))

19 Ağustos 2006

Bilmiyorum...


Zaman geçsin istiyorum..
Geçsin ki gelsin o gün diyorum..
Ama hangi günü bekliyorum bilmiyorum..

Mutluluk mu bekliyorum..
Yoksa başka birşey mi..
Ne beklediğimi bilmiyorum..

Zaman geçip gidiyor..
Ve ben O na bekle beni diyemiyorum..
Yaşlanıyorum..
Yaşımı yaşamadan yaşlanıyorum..

Neyi bekliyorum..
Hangi günü bekliyorum..
Neden bekliyorum..
Hiçbirşey bilmiyorum..
Düşünemiyorum..
Yorgunum artık..Çok yorgunum..

18 Ağustos 2006

İYİ Kİ DOĞDUN CANIM


Dünyanın en çirkin şeyi:) Çirkinsin sen çook hemde:)
Sen geldin şu dünyaya benim papucumu dama attılarr:)
Annem seni daha çok sefiyor:P Babamda öyle:P Tabi sen evin küçüğüsün yaaa:P Bende küçüğüm ne olmuş yani :)) 5 yaş küçüksün diye küçük mü oldun:)) Hadi ordann canımmm:)) Birkere senin boyun benden daha uzun ben küçüğüm iştee:))))))





Canımm canımm kardeşim eski resmini koydum sayfama zaman ne kadar çabuk akıp geçiyor..
Dünyanın en çirkin şeyi..Çirkinsin işteee :)) Daha dün gibi aklımda senin annemin kucağında evden içeri girmen..Kimseye elletmemiştim seni.. Kırmızı bir örtü vardı yüzünde..Açtığımda örtünü bu ne kadar küçük bişe demiştim..Burnunun üstünde sarı sarı benekler vardı:))


Valla çirkindin işte:))) Ama şimdi şimdi dünyanın en güzel şeyisin..benim herşeyimsin..Dostum,arkadaşım,sırdaşım ve benim küçük miniminnacık kardeşimsin:))

SENİ DÜNYADAKİ HERKESTEN ÇOK SEVİYORUM.. SEN BENİM MİNİK KUZUCUMMSUNN:))

İYİ Kİ DOĞDUN BE GÜZEL KARDEŞİM..İYİ Kİ GİRDİN BU HAYATIMA.. VE İYİ Kİ BENİM YALNIZ BENİM KARDEŞİM OLDUN:))

SEVGİLERİMLE ABLAN:)

15 Ağustos 2006

AFFETMEMMMM:)))

Birgün yine karşıma çıksan..
Ellerimi tutup yalvarsan..
Yaptıklarından pişmansan..
AFFETMEMMM:))

Bırakma beni nolur desen..
Kalbinin sesini dinlesem..
Beni çok sevdiğini bilsem..
AFFETMEMMM:))

İstemem artık aşkını..
Sensiz kıldım yaşantımı..
Zehir ettin bu hayatı..
AFFETMEMMM:))

Unuttum hep sözlerini..
O güzelim gözlerini..
Artık ne yapsan boşuna..
AFFETMEMMM:))

Birgün yine karşıma çıksan..
Ellerimi tutup yalvarsan..
Yaptıklarından pişmansan..
AFFETMEMMM:))

Aradan uzun yıllar geçse..
Herşeyi bırakıp yine bana dönsen..
Saçlarımı okşayıp öpsen..
AFETTMEEMMMM:)))

12 Ağustos 2006

Mutluluk


Mutluluğu sormuşlar Abidin'e..
O da çizmiş kalabalık bir aile..
Fakir ama mutlu bir şekilde..
Sıkıca sarılmışlar birbirlerine..

Hayat budur işte..
Ne para ne de pul..

Hayat sağlıktır..
Hayat ailedir..
Hayat huzurdur..
Hayat sevmektir..
Hayat hayatı yaşayabilmeyi bilmektir..
Mutlu.. Huzurlu.. Mütevazi..
Ve Sevgi ile...


Güzel bir hafta sonu geçirin:)) Bu akşamki yıldızların yağmurunu izleyin..Her kayan bir yıldız için güzel dilekler dileyin..Elinizden geldiğince, mutlu olmak için çaba harcayınnn olarrrr mıııı:))))))))))))

07 Ağustos 2006

DAĞ RÜZGARI


Kaderde senden ayrı düşmek te varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim…
Seni tanımadan..
Hele seni böyle deli,divane sevmeden..


Yanlızlık güzeldir diyordum.
Al başını kaç bu şehirden..

Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara..
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git..
Git gidebildiğin yere git diyordum..


Oysa ki, senden kaçılmazmış..
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış..
Bilmiyordum..

Yine de dayanmağa çalışıyorum işte..

Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen..
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye..


Rüzgar güzel bir koku getirmişse..
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum..
Yaşamak seninle bir başka zamanı..
Bir başka zamanda seni yaşamak..


Sevgili nilüfer şiirin devamı için teşekkürler;)

Herşeyden önce
Sensin..
Elbette sen...
Mutlaka sen...
İster uzakta ol,ister yanıbaşımda dur.
Sen ol yeterki bu zaman içinde.
Ben
Olmasamda olur.....

Seni bir yumağıma sarıyorum yıllardır,yinede bitmiyorsun...
Çaresizliğim gün gibi aşikar. .
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin,
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran.
Sen güneş kadar sıcak,
Tabiat kadar gerçek..
Sen bahçelerde çiçek açtıran,
Sudan, havadan yüce varlık..
Sen,
O tek sevgi içimde..
Sen,
Görebildiğim tek aydınlık..
Bir nefeste benim için al,
Havasızlıktan öldürme beni.
Bulutlara, yıldızlara benim içinde bak.
Susadım diyorsam bir yudum su içmelisin.
Ben yorulduysam,
Sen oturmalısın...
Ellerim, sevilmek istiyor,
Saçlarım okşanmak,
Dudaklarım öpülmek istiyor.
Anlamalısın...

Ağaçların yeşili kalmadı,
Gökyüzünün mavisi yok.
Kim bu çaresiz adam?
Bu kıpkırmızı gözler kimin?
Kaç gecedir uykusu yok.
Gündüzü yok, gecesi yok.
Yok..yok.....
Anladım.
Sensiz yaşamanmaz bu dünyada .
İMKANI YOK....

Beni bunca saracak ne vardı?
Kanıma girecek,
Gözbebeklerime oturacak.
Bir senfoniki, Kulaklarımdan eksilmeyecek..
Ne vardı,hiç karşıma çıkmasaydın.
Bu kör olası gözler, görmeseydi seni.
Ne vardı, güzelliğini hiç bilmeseydim.
Bir dua gibi bellemeseydim adını.
Ne vardı, bütün gece, Gözlerimi tavana dikerek seni düşünmeseydim...



Ümit Yaşar Oğuzcan


Sevgili Cemal resim için teşekkür ederim:)

03 Ağustos 2006

AŞKA DAİR


Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.


Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin... İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?

Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....

Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.

Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Nazım Hikmet